TiYaTRo KaRNaVaL
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

TiYaTRo KaRNaVaL

HAYAT BİR SAHNE İSE, TİYATRO HAYATTIR;
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 SU KAVGALARI 2.PERDE

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin


Erkek
Mesaj Sayısı : 107
Yaş : 31
Nerden : ANTAKYA
Kayıt tarihi : 07/01/09

SU KAVGALARI 2.PERDE Empty
MesajKonu: SU KAVGALARI 2.PERDE   SU KAVGALARI 2.PERDE EmptyPerş. Ocak 08, 2009 8:17 pm

2. Perde/1. Tablo
Suzan-Şengül-Coşkun-Musa
Yer aynı. Sahne boştur. Uzaktan bir duyuru ile sahne aydınlanır. Şengül girer, arkasından da Suzan gelir koşarak. Her ikisi de pür dikkat duyuruyu dinler.
Uzaktan bir duyuru: Dikkat dikkat! Muhtarlıktan bütün köylülere duyurulur. (İki kez tekrarlanır) Köyümüze su temin ettiğimiz iki kuyumuzun da, suyu çok azalmıştır. Bundan böyle köye su ancak beş günde bir ve yarım günü geçmeyecek şekilde verilecektir. Su birikiminizi çok dikkatli kullanmanız rica olunur.
Şengül: Amanı-ıın! Ne yapacağız?
Suzan: Muhtar bize şaka mı yapıyor, ne?
Şengül: Beş günde yarım gün su yetmez ki bize.
Suzan: Eniştem bu gün sulamaya mı gitti?
Şengül: Dün mahsulü hep beraber topladık ya, bu gün de sabah karanlığında sulamaya gitti.
Suzan: Sarı’nın kuyusunda hâlâ su var mı?
Şengül: Varmış.
Suzan: İyi…
Şengül: Bizim kuyudan çıkan su biraz tuzluymuş.
Suzan: Tuz bostana iyi mi gelir, kötü mü?
Şengül: Tuz kötü gelecek herhalde.
Suzan: Vah vaah!
Musa, girer: (Yorgun ve üstü başı çamura bulanmıştır. Divana çöker) Of be! Bu gün çok yoruldum. Su daha da tuzlandı. İnşallah bostana zarar vermez.
Şengül: İnşallah!
Uzaktan kalabalığın protestoları duyulur.
Musa: Muhtara karşı yürüyüş yapıyormuş köylüler. Muhtar ne yapsın? Kuyularda su kalmadı ki?
Uzaktan kalabalık arasında yükselen sesler:
1. Ses: Yüzümüzü bırak, elimizi yıkayacak kadar su kalmadı evimizde muhtar!.
2. Ses: Başka kuyu açalım köy için. (Kalabalık) Başka kuyu açalım. Başka kuyu açalım.
Musa: Başka kuyu açsak da, su nerde?
3. Ses: (Hep beraber) Muhtar istifa! Muhtar istifa! Muhtar istifa!
Coşkun, girer. Soluk soluğadır: Köylüler isyan etti. Muhtarın evinin önü ana-baba günü.
Musa: Muhtar ne yapacak? Su yaratamaz ya. Biz de daha derine indik ama bu kez de tuzlu su çekiyoruz.
Coşkun: Tuzlu mu?
Musa: Maalesef tuzlu! Ne oldu sana coşkun? Çok yorgun bir halin var.
Coşkun: Koşarak geldim de…
Suzan: Su vereyim mi?
Musa: Biraz dinlensin sonra verirsin!
Coşkun: Yok yok, versin. Dilim damağım kurudu.
(Suzan çıkar)
Şengül: E, tuzlu su bostana zarar verirse ne yapacağız Musa?
Musa: Yapılacak bir şey yok.
Coşkun: Doğru. Tuzlu suyu ayrıştırmak çok pahalıdır.
(Suzan girer. Birkaç adım atar atmaz tepsi elinden kayar ve tepsideki su bardağı düşer)
Suzan: Hay Allah kahretmesin!
Şengül: Dikkatli olsana kızım! Bir bardak suyu yitirdin. Muhtarı duydun. Su beş gün sonra gelecek.. Beş güne kadar, duş yok, evi silmek yok, sifonu çekmek de yok. (Suzan geri döner)
Suzan: Bu dediklerini yaparsak, eve nasıl gireceğiz abla? (Geri döner)
Şengül: Bu kız yoktan anlamaz.
Musa: E, sen de olayı biraz abarttın Şengül.
Şengül: Görünen göz kılavuz istemez Musa. Farz et ki, gelen kışta da yağmur yağmadı. Halimiz ne olur?
Coşkun: Çok kötü olur.
(Suzan, girer. Bu kez bardağı elinde taşır)
Gülşen: Dikkatli ol da yine elinden düşürme bardağı. Bardak çok da, su?…
Suzan: Düşürmem abla! O kadar da sakar değilim. (Elini Coşkun’a doğru uzatır. Dengesini kaybeder ama bardağı düşürmez.) Ne oldu bana anlayamadım.
Şengül: Bunu da düşürseydin sana bir gün su içmeme cezası verecektim.
Musa: İnsan aç kalabilir ama susuz asla.
Suzan: Şey… Abla be!
(Şengül, Suzan’a döner)
Suzan: Biz… Yani, Coşkun’la ben…
Şengül: Coşkunla sana ne oldu?
Suzan: İznin olursa, Coşkun’la bir yere gidip, hemen döneceğiz.
Şengül: O yer neresi?
Musa: Suzan! Ne dediğinin farkında mısın?
Suzan: Ha... Farkındayım enişte.
Şengül: Farkında değilsin Suzan! Daha önce de konuştuk. Bir günde köy halkı sizi kamışın ucuna çıkarır ve bir daha da indirmez.
Musa: Coşkun! Hani biz bostana gidecektik?
Coşkun, şaşırır: Bostana mı? Biz?
Musa: Unuttun mu? Dün söz vermiştin. Hani suya bakacaktık seninle.
Coşkun: Dün, benimle konuştun?
Musa: Hı hı… Seninle konuştuk!
Coşkun: Ve size söz verdim.
Musa: Evet, söz verdin.
Coşkun: E, madem söz verdim, hemen gidelim.
Musa: (Ayağa kalkar) Biz erken döneriz. (Musa ile Coşkun çıkarlar)
Şengül, baş sallar, arkalarından: İyi… Suya bir bakın bakalım ne olacak halimiz!
Suzan: Enişte, amma numara çekti ha? Coşkun’la çıkmayalım diye… Anlamadım sanma abla!
Şengül: Deli olma Suzan! Bu oğlan senden beş yaş küçük. Köyde herkes onu deli biliyor.
Suzan: E, bizim kötü niyetimiz yok ki... Güzel resim çizermiş. Çizdiği resimleri gösterecekti. Ninesi de evde bildiğin gibi.
Şengül: Olmaz Suzan. Onu beğendiysen evlenin. Başka türlü beraber köyde dolaşamazsınız.
Suzan: (Düşünür. Kendi kendine) Neden olmasın! Körün de istediği iki göz!
Karanlık
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://tiyatrokarnaval.yetkin-forum.com
Admin
Admin
Admin


Erkek
Mesaj Sayısı : 107
Yaş : 31
Nerden : ANTAKYA
Kayıt tarihi : 07/01/09

SU KAVGALARI 2.PERDE Empty
MesajKonu: Geri: SU KAVGALARI 2.PERDE   SU KAVGALARI 2.PERDE EmptyPerş. Ocak 08, 2009 8:18 pm

2. Perde/2. Tablo
Suzan-Coşkun-Şengül-Musa
Yer aynı. Sahne boştur. İçerden gülüşmeler duyulur. Suzan koşarak girer, arkasından Coşkun girer. Bir süre kovalamacıdan sonra Coşkun Suzan’ı yakalar. El ele tutuşurlar. Suzan tedirgindir. Coşkun Suzan’ın tedirginliğini fark eder ve divana oturur.
Coşkun: Çoktandır bu kadar koşmadım.
Suzan: Koşmak iyidir. Sağlığa yararlıdır. Fakat bu günlerde koşmak bile bize yasak.
Coşkun: Neden yasak?
Suzan: Bir… Koşudan sonra duş alamayız çünkü suyumuz yok… İki… Köy yerinde koşmaya kalkışırsak, bize deli damgasını vururlar ve bir daha kurtulamayız.
Coşkun: Bu köy kuralları beni çok sıkar. Birkaç deli çıkıp bütün bu sıkıcı kuralları yıkmalıdır. Ben hiç kimseyi takmıyorum. Giyerim Eşofmanımı, koşarım. Kimin ne diyeceği de beni ilgilendirmez. Fakat sen o cesareti gösteremezsin sanırım.
Suzan: Neden gösteremem?
Coşkun: Ablan var, enişten var, köylüler var…
Suzan: Olsun. Ben de kimseyi takmam.
Coşkun, gülerek: Kolay değil. Ablan sana öyle bir çığlık atar ki, dağlar Mehmetali çağırır. Çok kızdırırsan değneği alır, bostana kadar da kovalar.
(Suzan kahkaha atar. Coşkun da katılır)
Suzan: Coşkun!
Coşkun: Efendim!
Suzan: Sen bir iş bulup çalışmayı hiç düşünmedin mi?
Coşkun: Düşündüm tabii.
Suzan: Ee?
Coşkun: İhtiyacım yok.
Suzan: Nasıl yok?
Coşkun: Ekmek elden su gölimbadan?
Suzan: Peki, gelecek için hiçbir düşüncen yok mu?
Coşkun: Var. Meselâ, evlenmek var. Çocuk sahibi olmak var.
Suzan: Parasız olmaz o düşündüklerin.
Coşkun: Para kazanmak benim için sorun değil. Bir Kasabaya gider iş bulurum. İngilizceyi bir İngiliz’den daha iyi konuşur, okur, yazarım. Çeviri bile yapsam, bana yeter.
Suzan: Coşkun! Beni…
(Coşkun, ilgilenir. Gerisini bekler ama Suzan devam etmez. Başını eğer kalır)
Coşkun: Evet, seni?
Suzan: Çok zor be Coşkun!
Coşkun: Zor olan ne?
Suzan: Ne diyeceğimi sen anladın!
Coşkun: Sen bu köyde yaşayamazsın Suzan. Bu köy seni benden de deli yapar.
Suzan: Sen deli misin?
Coşkun: Bir zamanlar öyleydim. Delilik nedir sence?
Suzan: Kendini bilmeyen, insanlarla ilişkisi olmayan, kendi kendine konuşan, düzgün düşünemeyen, desem?
Coşkun: Onun gibi bir şey. Delilik, insanın aklını bir konuya odaklayıp, başka bir şey düşünmemesidir. Her insan biraz delidir. Sen de biraz delisin, ben de…
Suzan: Ben de mi?
Coşkun: Evet, sen köyün en güzel delisisin.
Suzan: Sen de köyün en yakışıklı delisisin.
Coşku: İki deliden bir akıllı olur mu?
Suzan: Bilmem… Sence olur mu?
Coşkun: Olur. Seni çok iyi anladım. Ben yarın gidiyorum. Kendime bir iş bulacağım.
Suzan: Nereye?
Coşkun: İş bulacağım hangi yer olursa olsun, fark eder mi?
Suzan: Etmez. Şey… İş bulduktan sonra beni de yanına alır mısın?
Coşkun: Alırım. Zaten işi bulma deliliği, senin içindir.
Şengül girer: Sohbetiniz bol olsun.
Suzan: Teşekkür ederim abla.
Şengül: Enişten hâlâ gelmedi mi?
Suzan: Gelmedi.
Şengül: Nerede kaldı? Erken döneceğini söylemişti.
Suzan: Birazdan gelir. Niçin tedirginsin?
Şengül: Sarı, iki günden beri kuyusundaki suyun kuruduğunu ve sebebi de enişten olduğunu söylüyormuş.
Coşkun: Düşündüğüm gibi oldu. Şansına küssün Sarı İzzet.
Şengül: Sağda-solda ‘vuracağım keseceğim’ diye bağırıyormuş.
Suzan: Coşkun! Kalk! Bostana gidip bakacağız.
Şengül: Yok. Beraber gitmeniz doğru olmaz.
Suzan: İstersen sen de gel!
Şengül: Kırık ayağım çeker mi bostana kadar?
Suzan: Karar ver abla! Hem ayağın iyi olmadı mı? Geçen gün mahsulü toplarken bir şikâyetin olmadı.
Şengül: Bu gün çok ağrım var.
Suzan: Biz Coşkun’la gideriz.
Şengül: Siz coşkunla geçen gün söylediğim gibi olursa gidebilirsiniz.
(Sarı girer. Çok öfkelidir. Herkes Sarı’ya döner.)
Sarı: Musa nerde?
Şengül, tedirgin: Musa bostana gitti.
Sarı: Bostana mı gitti? Orda göremedim.
Şengül: Ne oldu İzzet?
Sarı: Onunla bir hesabımız var da…
Şengül: Senden aldığımız suyun parasını ödediğini söylemişti.
Sarı: Parayı ödedi, ödedi ama…
Şengül: Başka ne hesabı var İzzet?
Sarı, birden köpürür: Kuyumu kuruttu. On gün evvel beş inç su atardı, şimdi damla su kalmadı kuyuda. O makineyi getirdi ne yaptıysa yaptı kuyumu kuruttu. Bunun hesabını kim verecek onu sormaya geldim.
Şengül: E, şey… Otur bir kahve iç da…
Sarı: Ne kahvesi be kadın? Benim paçalarım tutuştu sen işin alayındasın. Kurudu Şengül, kurudu. Kuyumun suyu birden yok oldu.
Şengül: Kuraklıktan kurudu İzzet. Biz kendi kuyumuzu makine getirip, temizledik. Başka bir şey yapmadık ki?
Sarı: Yaptı Şengül, yaptı. O makinenin vurduğu her darbe, zelzele olurmuş gibi her tarafı titretti. Suyun yolu zarar gördü. Bunun hesabını nasıl ödeyeceksiniz?
Şengül: Sarı! Evime gelip bağırma öyle. Şikâyetin varsa, git mahkemeye ver. Mahkemenin vereceği karara saygı gösterir, hesabımızı öderiz.
Sarı: Gideceğim. Gideceğim tabii. Gideceğim ama asla bu borcu ödeyemeyeceksiniz.
Suzan: İzzet abi! Öfkenize hâkim olun! Enişte birazdan gelecek. Konuşa konuşa anlaşırsınız.
Sarı: Öğüde ihtiyacım yok benim Suzan Hanım. Ben onu bulmaya gidiyorum. Musa, bu hesabı ödeyecek. (Çıkar)
Şengül: Allah’ım, ne yapacağız? Sarı, çok sinirlidir. Ya kavgaya tutuşurlarsa?
Suzan: Gidip bakalım dedim, istemedin.
Şengül: Gidelim. Hadi kalkın! Ayağım iyi değil ama gitmemiz şart.
Suzan: Sen kalsaydın be abla!
Şengül: Yok. Beraber gideceğiz.
Suzan: Ayağını zorlama! Biz gider bakarız Enişteye.
Şengül: (Sert) Olmaz dedim Suzan! (Ayakkabılarını giymeye çalışırken dengesini kaybeder, düşecek gibi olur) Uf! Aman! Aha gene ayağım ağrıdı. Uuu! Aman! Ay. Ay!
Suzan: Ne kadar inatçısın be abla! Otur yerine! Sen bir yere gidemezsin.
Şengül: (Acılar içinde) Yok yok. Gideceğiz!
Coşkun: Ben yalnız gideyim Şengül abla. (Suzan’la Şengül bakışır) Seni anlıyorum. Hak da veriyorum. Ben gider bakarım.
Şengül: Aferin be Coşkun! Sağ ol! Allah ne muradın varsa versin!
(Musa girer. Herkes Musa’ya döner)
Suzan: Gitmeye gerek yok. Enişte geldi. Sorun kalmadı.
Musa: Ne bu haliniz sizin?
Şengül: Sarı ile karşılaştın mı?
Musa: Sarı? Yok… Ne oldu ki?
Suzan: Sarı eve geldi enişte. Esti yağdı gitti. Yine gelecekmiş.
Musa: Gelsin. Kuyusu kurumuş. Paçaları tutuştu. Haklı ama elden bir şey gelmez. Coşkun! Buna biz mi sebep olduk?
Coşkun: Eğer iki kuyunun suyu aynı damardan besleniyorsa, bizden oldu, değilse Allah’tan.
Şengül: Öfkesi çoktu Sarı’nın. Ona uyup da kavgaya tutuşma. Gitsin mahkemeye versin!
Coşkun: Daha çok kavgalar çıkacak, çok. Doğanın yeni durumuna uyum sağlayamazsak, ölüm bile olacak bu kavgalarda. Su insanın yaşam kaynağı olduğu gibi, doğanın da yaşam kaynağıdır. Dünyamızın ekosunu bozduk. Dünya insanların yaşam biçimine ayak uyduramadı. O ayak uyduramadığına göre, biz dünyanın yeni koşullarına ayak uydurmak zorundayız.
Şengül: Filozof gibi konuşuyorsun be Coşkun. Vallahi ne dediğini anlayamadım.
Musa: Filozof gibi ne demek? Coşkun köyümüzün filozofu, aynı zamanda altın çocuğudur. Bunca sene onun kıymetini bilemedik.
Coşkun: Abartma Musa abi. Ben iyi bir tahsil gördüm o kadar. İngiltere’nin en büyük Üniversitesinde okudum. Mezun olmama çok az kalmıştı ki, her şeyi berbat ettim…
Musa: Sen bize… Yani köylülerin hepsine rehberlik yapsana! Bizim kurulu bir düzenimiz vardır. Alışkanlıklarımız vardır. Madem dünya nimetini yeni koşularla bize sunuyor. Dünyanın bu kurallarına kendimizi uydurmaktan başka da çaremiz yok.
Coşkun: Doğrudur. Bu dediğini ben yapabilirim ama…
Musa: Aması maması yok Coşkun! Sen de bu köyün çocuğusun.
Coşku: Beni herkes deli biliyor. Deliden akıl alır mı köylüler? (Herkes güler) Ben değil ama sen bu dediğini yapabilirsin. Ben projemi hazırlayacağım, sen uygulayacaksın ama bunun karşılığını isterim.
Musa: Karşılığı ne?
Coşkun: Para…
Musa: Para. Şimdi bu olmadı Coşkun.
Coşkun: Oldu Musa abi, oldu! Benim de paraya ihtiyacım var.
(Sarı girer. Herkes şaşkın ve tedirgindir.)
Musa: Buyur İzzet! Gel otur. Soluklan biraz!
Sarı: Ettin edeceğini, rahat oturuyorsun değil mi Musa efendi! Getirdin o makineyi, darbe üstüne darbe derken, bizim kuyunun suyu yolunu değiştirdi. Deprem olsaydı, o makinenin toprağı titrettiği kadar titretmeyecekti.
Musa: Öyle deme İzzet! Herkesin kuyusu ya kurudu, ya da kurumak üzere. Kuyuların kurumasının nedenini ise hepimiz biliyoruz.
Sarı: Ama benimkini sen kuruttun Musa Efendi!
Musa: Sen öyle diyorsan git mahkemeye hakkını ara…
Sarı: Mahkemeye ha? Mahkemeye! Kolay kurtulamazsın elimden.
Şengül: Kendine hâkim ol İzzet. Ağzından çıkanı da kulağın duysun.
Sarı: Ben duyarım. Siz de duyun. (Bir an düşünür) Şartlarım var.
Musa: Ne şartı?
Sarı: Dinle Musa Efendi! Bana, her ihtiyacım olduğunda su vereceksin. Bu bir…
Musa: Olur… Çek su borusunu vereyim. Hem senin bana verdiğin fiyattan değil. Eski fiyattan.
Sarı: Daha bitmedi.
Musa: Dahası ne?
Sarı: Eğer kuyumun kurumasına sebep olmasaydın ben bu yaz en azından on beş yirmi bin lira kazanacaktım. Bu para benim cebime geleceğine, senin cebine gelecek. Bunu sana yedirmem. Bu da iki…
Musa: Vay vay vay! Sen kendi aklınca, varsayımlara dayanarak benden para istiyorsun ha?
Sarı: Varsayım da ne demek? Her şey ortadadır. Ben bu parayı isterim.
Musa: Ben de vermeyeceğim İzzet! İstediğin yere git!
Sarı: (Ayağa fırlar ve cebinde sakladığı tabancasını çekerek, Musa’nın üzerine çevirir ve ateşler. Kurşun boşa gider) Ben kimseye hakkımı yedirmem Musaaaaa! (Coşkun yerinden fırlayarak, Elini tutar. Bir süre boğuşurlar. Kadınların çığlıkları yükselir. Sahne kararır. Tabanca karanlıkta iki kez daha ateşlenir.)
Karanlık
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://tiyatrokarnaval.yetkin-forum.com
Admin
Admin
Admin


Erkek
Mesaj Sayısı : 107
Yaş : 31
Nerden : ANTAKYA
Kayıt tarihi : 07/01/09

SU KAVGALARI 2.PERDE Empty
MesajKonu: Geri: SU KAVGALARI 2.PERDE   SU KAVGALARI 2.PERDE EmptyPerş. Ocak 08, 2009 8:19 pm

2. Perde/3. Tablo
Suzan-Şengül-Musa
Yer aynı. On beş gün sonra. Suzan elinde cep telefonu sürekli birine ulaşmak için arayıp duruyor. Her defasında da öfkeyle telefonu kapatıp, yeniden arıyor.
Şengül girer, elinde bir plâstik kap var. Doğruca divana gidip oturur. Suzan’ı bir süre izledikten sonra boyun bükerek, kaptan aldığı bir salatalığı soyarak yemeğe başlar. Suzan yine telefonun numaralarına basarak telefonu kulağına koyar. Aradığı Numaranın çıkmaması nedeniyle öfkelenir ve telefonu yere savuracağı anda, Şengül ayağa fırlar.
Şengül: Yapma!
Suzan: Dün sabahtan beri ararım ama telefonu kapalı.
Şengül: Dün sabahtan önce aradığını bulmuş muydun?
Suzan: İki günden beri ulaşamıyorum.
Şengül: Neden aradığını anlayamıyorum.
Suzan: Ne demek anlayamıyorsun abla! Gideli on beş gün oldu. İlk günlerde ulaştım. Her ulaştığımda, ‘Ben iyiyim’ deyip telefonu kapattı. Doğru dürüst konuşamadık. Şimdi de, dün sabahtan beri telefonu kapalı.
Şengül: Arama boşuna. İsterse o arasın.
Suzan: Merak ediyorum be abla! Acaba bir şey oldu?
Şengül: Haa… Güzel bir kız buldu ve tabii, seni aramaya gerek görmedi.
Suzan: Abla! Beni deli etme!
Şengül: Sen yandın kızım! Yok yok yanmadın! Kavruldun sen kızım kavruldun.
Suzan: Düşünmekten aklım durmak üzereyken bile benimle alay ediyorsun ya abla.
Şengül: Alay etmiyorum Suzan. Sen âşık oldun canım, âşık.
Suzan: Oldum abla! Oldum.
Musa girer: Ne oldun Suzan?
Suzan: Aha deli oldum enişte, deli… (Ağlayarak içeri kaçar)
Musa: Ne oldu buna?
Şengül: Bir şey olmadı. Sen nerdeydin?
Musa: Sarı izzet’in evine gittim.
Şengül: Neden?
Musa: Adam bir delilik yaptı diye, biz de ona uyamayız Şengül. Bostanı tam verim zamanına girdi. En az üç-beş ton ürünü var. Susuz kaldılar. Karısına gittim. Ürünü kurtarmak için sulanması lâzım dedim.
Şengül: Sözünü ettiğin bu adam seni vurmaya kalkıştı. Üç kez tetik çekti, sen de hâlâ onun ürününü dert ediyorsun, ha? Ömürsün vallahi!
Musa: Ederim Şengül. O deliyse, biz de mi deli olalım? Öfkeye öfkeyle karşılık vermek büyük zarar getirir.
Şengül: E, onun bostanına suyu nasıl götüreceksin?
Musa: Bende su borusu bol! Döşer götürürüm. Evet, bir delilik yaptı ama yurt dışında okuyan bir kızı, Lisede okuyan bir oğlu, bir de kızı var Şengül. O çocukların günahı ne?
Şengül: Bu gidişle, davacı da olmazsın.
Musa: O başka bu başka Şengül. (Uzağa) Suzan! Bir su ver be kızım da yüreğim yandı.
Suzan: (Uzaktan) Tamam Enişte!
Musa: İyilik yap da denize at derler Şengül. Balık bilmezse halik bilir. Sarı’nın öfkesinin peşine düşmek bize yakışmaz. O da bir gün, yaptığından utanır, gelir özür diler.
Suzan girer: (Elindeki bardak yarımdan aşa su dolu.) Buyur enişte!
Musa: (Bardağı alır. Tam içeceği an bardağa bakar) Bu ne Suzan?
Suzan: Su-uu!
Musa: Neden doldurmadın? Bu benim neyime yeter?
Suzan: Artık böyle olacak enişte. Evde su ha bitti, ha bitecek.
Musa: İçecek kadar suyumuz kalmadıysa vay halimize.
Şengül: Muhtara söyle!
Musa: Muhtar ne yapsın? Evlere suyu keseli kaç gün oldu?
Şengül: Bu gün sekizinci gün oldu. Eğer bu gün de vermezse, içecek suyu kasabadan satın almamız gerekecek.
Musa: Yıllarca bu köyün suyu ile gururlanırdık. Bizde su sıkıntısı başladı madem, her yerde insanlar, Su… Su… Su diye bağırmaya başlayacaklar.
Suzan: Bağırsak ne olacak? (Çıkar)
Musa: Hiç. Bolluğunda yollara döktük. Şimdi de kara kara düşüneceğiz. Kuyunun suyu da içilmez. Tuzlu.
Suzan: İnşallah bostanlara zarar vermez.
Musa: Şimdilik etmez ama bir ay sonrası ne olur bilemem.
Suzan girer: Enişte! (Musa, Suzan’a döner) Enişte! Şey En…
Musa: Ne diyeceksen de, Suzan!
Suzan: Coşkun’u senin telefonundan arasak?
Musa: Seninkine ne oldu?
Suzan: Benimkine cevap vermez.
Musa: Benimkine cevap verecekse al konuş!
Suzan: Teşekkür ederim enişte, sağ ol. (İçeri kaçar)
Musa: Ne oluyor Şengül?
Şengül: Olan oldu Musa. Ne yapacağımı ben de kestiremiyorum.
Musa: Coşkun iyi bir çocuktur. Senden benden de daha sağlamdır. Coşkun’a deli diyenin anlını karışlarım. Eğer bir birlerine ısındılarsa, evlensinler diyeceğim ama coşkun üç dört yaş Suzan’dan küçük.
Şengül: O önemli değil de, Coşkun şimdi iyi olabilir. Fakat hep iyi olacağını da bilmemiz.
Musa: Mutlu olurlarsa sorun olmaz.
Coşkun girer: Ha… İyiyim. İş buldum. Yakında köye döneceğim. Öyle mi? Ha… E, tabi ki ben de…
Şengül: (Uzağa) Suzaaan!
Suzan girer: (Telefon kulağındadır ve çevresine bakmadan sürekli konuşur) Ne zaman döneceksin köye?
Coşkun: (Sırtını döner) Neden köye dönmemi çok istiyorsun?
Suzan: Sen nedenini biliyorsun Coşkun? (Ablasına bakmadan) Söyle abla!
Şengül: Yeter konuştuğun! Çok yazacak!
Suzan: Ben öderim... (Coşkun’u görür) Coşkun! Ne zaman geldin?
(Herkes güler. Suzan mahcup olur içeri kaçar)
Musa: Nasılsın Coşkun?
Coşkun: İyiyim Musa abi.
Şengül: İş buldun mu?
Coşkun: Evet, buldum Şengül abla. İngiliz Elçiliğinde tercümanlık yapacağım.
Şengül: Demek gene İngiltere’ye gidiyorsun, ha?
Coşkun: Yok yok… Elçilik Lefkoşa’dadır.
Şengül: Öyle ya… Hadi hayırlısı.
Musa: Her neyse, gitmem lâzım.
Şengül: Nereye gidiyorsun Musa?
Musa: Sarı’nın bostanını sulayacağım. Karısına söz verdim.
Şengül: Eh, madem karar verdin, git sula bakalım…
Hapisten çıktığı zaman teşekkür olarak birkaç kurşun daha atar, ödeşirsiniz.
Musa: Doğru söyledin Şengül. Davacı olmadım. Bu gün, yarın serbest bırakılır. (Çıkar)
Şengül: Davacı olma kocacığım. Neden olasın ki? Ah aha da… (Uzağa) Suzan!
Suzan: (Uzaktan) Efendim abla!
Şengül: E, misafir geldi kızım, sen nereye kayboldun? Gel kahve yap, Coşkun’a. Ya da soğuk bir şey ikram et!
Suzan: (Girer. Kıyafetini değiştirmiştir) Hani kim geldi?
Coşkun: Beni adam yerine koymadı Şengül abla. Bir hoş geldin bile demedi.
Suzan: Yaptığın ağır bir şakaydı Coşun. Gücendim.
Coşkun: Şakanın ağırı, hafifi olmaz. Adı üstünde: Şaka! (Cami hoparlöründen Muhtarın duyurusu evlere çarparak yankılanır. Herkes pür dikkat kesilir.)
Muhtarın Duyurusu: Dikkat dikkat! Muhtarlıktan bütün köylülere duyurulur. (İki kez tekrarlanır) Yarım saat sonra köye su verilecek. Fakat kuyularımızdaki su birikiminde azalma devam ettiği için ancak yarım saat su verebileceğimizi duyurur, bütün köylülerin su tüketiminde çok dikkatli davranmasını rica ederiz.
Suzan: (Sevinçli) Hah! Su geliyor! Ne kadar kap varsa dolduracağım. Hayatımda ilk defa sekiz gün banyo yapmadan durmam benim için büyük mucize. Su akana kadar evdeki kapların hepsini dolduracağım. Coşkun lütfen yardım et!
Coşkun: Su çeşmeden akmaya başladı mı?
Suzan: Gelecek diye duyuru yaptılar ya, duyuruyu duymadın mı?
Coşkun: Duydum da su hani?
Suzan: Peki, geldiğinde haber veririm. (Çıkar)
Şengül: E,anlat bakalım coşkun!
Coşkun: Ne anlatayım Şengül abla?
Şengül: Babanla konuşmaya başladın mı?
Coşkun: Yok. Daha konuşmadık.
Şengül: Coşkun! Hiç iyi yapmıyorsun!
Coşkun: İki yılda karşılıklı sadece iki lâf edebildik babamla.
Şengül: Babana kızma. Yanlış hatırlamıyorsam İngiltere’ye tahsile gideceğinde üç inek satmıştı sana para verebilmek için.
Coşkun: Doğrudur. Ona saygım var. Fakat o beni sevmiyor.
Şengül: Sever sever. Peki, konuştuğunuz iki lâf ne?
Coşkun: O bana, ‘nereye gittin?’ diye sordu, ben de ‘Lefkoşa’ya, dedim.
Şengül: İş bulmaya gittiğini niye söylemedin?
Coşun: Sorsaydı söylerdim.
Şengül: Artık babanla konuş. Ona konuşmadığın için üzüldüğünden eminim.
Coşkun: Ama ben değilim.
Suzan: Coşkun! Su geldi. Koş yardım et!
Şengül: (Uzağa) Suzan! (Bekler yanıt alamaz) Suzaaan!
Suzan, giriş kapısının eşiğine gelir: Efendim abla! (Uzağa) Coşkun! Lengere bak taşmasın! (Şengül’e) Söyle abla!
Şengül: Su az ise, bırak da depo dolsun.
Suzan: Tamam abla! (Çıkar)
Sarı girer: (Mahcup bir tavır içindedir) Merhaba Şengül!
Şengül: (Şaşırır. Hatta korkar) Me… Merhaba İzzet! İnşallah tabanca ile gelmedin!
Sarı: Yok… Sizden özür dilemek için geldim. Mahcubum. Pişmanım. Öfkemin kurbanı oldum. Musa Evde mi?
Şengül: Değil... Bostana bakmaya gitti. Az kalsın Kocamı vuracaktın. İyi yapmadın İzzet.
Sarı: Özür dilerim. Bir delik yaptım. Affedin!
Şengül: Her şeye rağmen, Musa senin bostanı sulamaya gitti.
Sarı: Biliyorum. Hanım anlattı. Sağ olsun. Allah iyiliğini versin. Kuyunun suyu nasıl?
Şengül: Şükür kuyuda su var ama tuzlandı.
Sarı: Tuzlandı mı?
Şengül: Maalesef.
Suzan: (Uzaktan) Ablaaa!
Şengül: (Uzağa) Ne oldu Suzan!
Suzan: (Uzaktan) Su kesildi abla, su kesildi. Daha depo bile dolmadı.
Şengül: (Sarı’ya) Köye ait kuyular da kurudu İzzet. Ne yapacağız?
Şengül: Demek her tarafta su sorunu var, ha?
Sarı: Hiç sorma! Galiba bu gidişle bütün insanlar, ‘gırak gırak edecek susuzluktan.
Şengül: Muhtar sekiz günde, 15 dakika su verebildi evlere.
Suzan: Ablaaa! (Girer. Sarı’nın sırtı dönüktür.)
Sarı: Büyük bir felâkettir. Herkesin derdi aynı. Kime konuşsam kuraklıktan söz açar.
(Suzan korku içinde, yavaş yavaş Sarı’nın arkasına geçer. Kısık sesle konuşarak, el işaretiyle ablasını içeriye kaçırmaya çalışır.) Abla! Abla!
(Şengül, ne yapacağını şaşırır. Bir yandan Sarı’ya konuşur, bir yandan da, Suzan’ın ne demek istediğini anlamaya çalışır. Kısık sesle: Ne oldu Suzan? (Yüksek, Sarı’ya) Eğer gelecek kışta da yağmur yağmazsa?
Sarı: (Keser) İşte o zaman yanarız. Mahvoluruz.
Suzan: (Kısık sesle Uzağa) Coşkun! Coşkun! (Çevresine bakınır. Yanında bir odun görür ve yavaş yavaş odunu eline alır. Kısık sesle) Coşkun! Coşkuuun!
(Şengül, Suzan’ın elinde odunu görür. Tam müdahale etmek üzereyken, Suzan Sarı’nın kafasına sopayı indirir. Sarı oturduğu yerde sallanarak yana devirir.)
Şengül: N’ aptın Suzan?
Suzan: Vurdu-uum! Seni teslim aldıydı ya?
Şengül: (Uzağa. Telâşlı) Coşkun! Coşkuuun! Koş su getir Suzan.
Suzan: Su mu?
Şengül: Su su! Coşkun! Coşkun!
(Coşkun koşarak girer.)
Coşkun: Ne oldu?
Suzan: Odunu başına geçirdim Sarı’nın.
Coşkun: Neden?
Suzan: Ablamı teslim almıştı. Vuracak sandım.
Şengül: Su nerde kaldı Suzan?
Coşkun: Su... Ben getireyim. (İçeri koşar)
Şengül: Buz getir Suzan, buz.
Suzan: Buz mu getireyim, su mu?
Şengül: İkisini de...
Suzan: İkisini de al Coşkun!
Musa girer: Ne oluyor burada?
Şengül: Koş Suzan, koş!
Suzan girer: (Elinde su ve buz var) Al abla!
Musa: (Öfkeli) Bana burada ne olduğunu kim söyleyecek?
(Sarı kımıldanmaya başlar. Yavaş yavaş doğrulur.)
Sarı: Ne oldu bana?
Şengül: Taş attı çocuklar uzaktan. Ya büyük bir taş attılar.
Sarı: Taş mı attılar?
Şengül: Ya ya, taş. Bizim sokağın çocukları bunu hep yapar.
Musa: İyi misin İzzet?
Sarı: Hı hı... İyiyim.
Musa: Doğrul otur bakalım! (Doğrulmasına yardım eder.) Nasılsın?
Sarı: İyiyim iyi.
Musa: (Parmaklarıyla gösterir) Bu kaç İzzet?
Sarı: İki.
Musa: Ya bu?
İzzet: Üç.
Musa: Bir bardak su verin içerden. Soğuk olsun, soğuk.
Suzan: (Koşarak gider ve döner) Al Enişte!
Musa: Sarı! İç bakalım! İç iç!
Sarı: (Suyu içer) Oh be! Kurban olayım şu suya! İlâç bu be ilâç!
Musa: İlâç ne be Sarı! Hayat bu, hayat! Su yoksa hayat da yok.
Sarı, gözü Coşkun’a takılır: Bu genç Rahmetlik Ayşe hanımın oğlu coşkun değil mi?
Musa: Ta kendisidir.
Sarı: E, köylüler bu oğlan için…
Musa: Boş ver köylüleri!
Coşkun: Başında nasıl?
Sarı: İyiyim iyi.
Coşkun: Ayağa kalk İzzet abi!
Sarı: İyiyim dedim ya!
Coşkun: Kalk kalk. Dengen yerinde mi bakalım!
Sarı: (Ayağa kalkarken) Benim kafam, öyle küçük taşlardan etkilenmez.
Coşkun: İyisin İzzet abi, iyisin. Hadi geçmiş olsun!
Musa: O çocukları yakalarsam….
Sarı: Hani sen hiç evden çıkmazdın?
Musa: Artık bizim damadımız oluyor İzzet! Evde duramayacak artık.
Suzan: Enişteee!
Musa: Hadi hadi! Nazlanma! Az sonra koşa koşa Uzun Mehmet’e gideceğim. Böyle böyle diyeceğim. Sanırım o da çok sevinecek.
Sarı: Bu iş olursa, aha benden iki körpe kuzu! (Musa ile göz göze gelirler) Musa! Sana karşı mahcubum. Benim yaptıklarıma aldırmadan, hem ailemle ilgilendin, hem bostanımı suladın. Üstelik şikâyetçi de olmadın. Bundan böyle sen, ömür boyu kardeşimsin Musa. Ömür boyu kardeşimsin!
Musa: Kardeşiz tabii! Kardeşiz be Sarı!
Sarı: Gel sarılalım kardeşim. (Sarılırlar)
(Kucaklaşırlar, Suzan, Şengül, Coşkun duygulanırlar. Coşkun alkışlamaya başlar, Suzan ile Şengül de katılır alkışa.)
Suzan: Mübarek su, hem öldürür, hem güldürür.
Şengül: Ne suymuş be can sanki can!
Coşkun: Sayesinde ben de, ben oldum sizin gözünüzde.
Sarı: Biraz su alabilir miyim?
Musa: (Suzan’a bakar. Suzan coşkunla cilveleşir.) O o o! Suzaaan!
(Suzan utanarak içeri kaçar)
Şengül: (Arkasından) Suzan! Bir bardak su versene!
Suzan: (Gecikmeden bir bardak su ile girer. Eli titrer ve bardak elinden düşer, su dökülür. Musa, yerinden fırlayarak yerdeki değneği kapar ve Suzan’ın üzerine yürür.)
Musa: Bir bardak suyu yere döktün Suzan! Bir bardak su ne demektir öğren artık, öğren!
Suzan: Özür dilerim enişte!
Musa: Coşkun! Erken davran yoksa bu kız yüzünden bir gün başım derde girecek.
(Herkes güler)
Karanlık
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://tiyatrokarnaval.yetkin-forum.com
 
SU KAVGALARI 2.PERDE
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» SU KAVGALARI 1.PERDE
» ZORLA GÜZELLİK OLMAZ 1.PERDE
» ZORLA GÜZELLİK OLMAZ 2.PERDE

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
TiYaTRo KaRNaVaL :: Tiyartoyla İlgili :: Tiyatro Teksleri-
Buraya geçin: