TiYaTRo KaRNaVaL HAYAT BİR SAHNE İSE, TİYATRO HAYATTIR; |
| | Süper Senaryo ama Adını bilmiyom :) | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Rapnokta
Mesaj Sayısı : 117 Yaş : 31 Nerden : hatay-antakya Kayıt tarihi : 17/01/10
| Konu: Süper Senaryo ama Adını bilmiyom :) Paz Ocak 24, 2010 3:24 pm | |
| KİŞİLER MUHTAR KÖY İMAMI(Hoca) ALİ AĞA(Bir köylü) DERVİŞ AĞA(Diğer bir köylü) ÇIRAK KAHVECİ ONBAŞI SIĞIRTMAÇ YABANCI ANA ÇOCUK I ÇOCUK II MÜFETTİŞ (Olay, zamanımızda geçer) I PERDE
(Perde açılmadan önce,eski bir gramafonda çalınan eski bir şarkı duyulurBu şarkı,dedelerden kalma bir şarkıdırŞarkı devam ederken perde açılırSahnede,bir köy kahvesinin önündeki yazlık bahçe görülmektedirKahve yapısı sola düşerKahveci veya çırağı kahveleri getirirlerSağda,hemen dipte köyün bahçeleri yer alırKahve bahçesinin çevresi çitle çevrilidirSahnede ön sağda ve ön solda olmak üzere iki masa vardırSağdaki masada Hoca ve Muhtar oturup sohbet etmektedirlerSoldaki masada ise Ali Ağa,Derviş Ağa tavla oynamaktadırKahveci,bahçe çitinin önüne serili hasıra oturmuş,bütün piyes boyunca bitiremeyeceği bir ekmek kabuğunu kemirmektedirÇırak girip çıkarHer iki masada oturanlar,başkalarıyla ilgilenmezler)
MUHTAR — İşte böyle,hoca efendi,akşam bir sıtmadır tutturduBilâder,kaç yıldır çekerim bu haltıBu köyde doğdum,büyüdüm,kendimi bildim bileli dişlerim birbirine vurur vurur tambura gibi HOCA — Beni de yakalar,beni de,muhtarEn korktuğum şeydir mubarekYaz gelir,vallâhi,ağzıma bir meyva koyamamE,sen söyle baklava hakkı için sen söyle,dünya taamını tadmaya mezun olan bizlere bu komaz mı? MUHTAR — Öyle,hoca efendi,öyleHâlbukim ben ava gitmeye niyetlenirdimNerden gidersin?Sonra üzerinize afiyet,bizim köpek de pek hastalandıAğzına bir şeyler koyabilirsen aşk olsunÇok fena,çok fena canım sıkılıyor (Konuşmaları sessizce devam ederken soldaki masadan) ALİ AĞA — Dervişçiğim,efendime söyliyeyim,sen marsa doğru gidiyorsun,efendime söyliyeyim,yani kahveler senden yani DERVİŞ AĞA — (“r” leri söyleyemez;kızgın) Zay zay değil ki,kemik payçası…Ataysın,biy tüylü denk getiyemezsin ALİ AĞA — (Oynamaya devam eder) Efendime söyliyeyim,yani şu birinci pul;şeş yek miydi?Efendime söyliyeyim,yani neydi?Düşeş mi?Demiryolu yavrumEfendime söyliyeyim,al bu da senin için(Onun tarafından atar) (Devam ederler) MUHTAR — İşte böyle,hocaefendiNe avdı o,ne av vik vik diye bizim köpek seğirtiyordu HOCA — Of karnım,çok fenaGeçen akşam bizim kaşık düşmanı bir mugaddi taam yapmış(Esner) Çaldım kaşığı,çaldım kaşığı (Sessizce devam ederler) DERVİŞ — Ah,Aliciğim zay zay değil kiBiliysin sen,fena oyuncu değilimKabahat hep zaydaBiliysin bu haltı iyi beceyiyim (Devam eder) HOCA — Ah,muhtar,şöyle bir sini pilâv olsa şimdiÇalsak kaşığıArkadan bir hoşaf ya da ayran…Ahhhhh ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,bu oyun da böylece biter (Tavlayı kapar) DERVİŞ AĞA — Ah Aliciğim,vallahi biliysin,bu oyun benim için kolaydıy ama suç hep zaydaKaç el bekledim duydum MUHTAR — (Yan masaya dönüp) Ne oldu Derviş Ağa,yine oyunlar sende mi?Koç kaç oldu bu? ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,Dervişcik yani,efendime söyliyeyim,dörde karşı sıfırdı,sonra efendime söyliyeyim yediye karşı yani bir oldu (Hoca ve Muhtar,sandalyelerini alıp bu tarafa yanaşırlar) HOCA — Desene kahveler yine Derviş Ağadan,ha? MUHTAR — (Kahveciye bağırır) Hayri Ağa,hey Hayri Ağa…Sağar adam ne olacak?Sana diyorumHayri Ağa…İşitmezOğlum,ustana söyle gelsinŞu tavlayı da kaldır ÇIRAK — (Yaklaşır) Tavlayı mı? (Tavlayı alırken lokumu da almak ister) HOCA — (Atılır) Bak kerataya!Bırak bakalım o cennet taamı lokumuBurada tavla gürültüsünü lokumun hatırı için dinleriz (Lokumu ağzına atar) Of,içim bayılıyordu açlıktan (Sakalına dökülen lokum unlarını eliyle temizler) ÇIRAK — (Ustasının yanına gitmiştirEkmeği yemekte olan kahveciyi itekler) Haydi kalk,seni sesliyorlar KAHVECİ — Dün akşam mı?Evet ne olacak üç tebeşirli çizdim ÇIRAK — Değil usta,değilMuhtar emmi,seni çağırıyor KAHVECİ — Evet,hep tebeşirli…Ne edeceğiz şu adamlarla? ÇIRAK — (Kolundan tutarak) Gel usta,gelMuhtar seni, seslendi (Çekerek götürür) KAHVECİ — Ne çekersin beni manda güder gibi? MUHTAR — Gel sağarım,gelİçtiğimiz kahvelerin hepsi Derviş AğadanAnladın mı?HepsiParti ona kaldı KAHVECİ — Bizim parti mi?Ona lâf yok MUHTAR — Hay Allah iyliğini versinNe partisi?Onu da nerden çıkardın? KAHVECİ — Yaa,ak koyun,kara koyun seçimlerde belli olacakGörürüz kim kazanacak MUHTAR — Canım usta,dinleİçtiğimiz kahveler var ya? KAHVECİ — İçtiğiniz,evet ALİ AĞA — Bak dört tane KAHVECİ — Evet,beş tane;ne olacak? DERVİŞ AĞA — Dört,Hayri Ağa,dört KAHVECİ — İşte kendi de diyorsun,beş… MUHTAR — Canın cehenneme,haydi git,(Bağırır) onlar Derviş Ağadan (Kahveci,”beş”, “beş”, “beş” diye sayıklayarak gider) HOCA — Vallâhi,bu sizin oyunuzdan bir şey anlamam,baklava hakkı için anlamam ALİ AĞA — Yoo,efendime söyliyeyyim,yani,bunun lezzeti başkaBaşka,efendime söyliyeyimBaşka lezzet… HOCA — (Keser) Sus,sus günaha girersin “Lezzet” kelimesinin böyle şeyler için ağza almak günahtırCanım yemeklere,o tatlı ve mugatti taamlara karşı hakarettit bu (Ağzını şapırdatır) Lezzet,evet lezzet…Nasılı tatlı lâfız değil mi?Lezzet,mülezzim,izaz hep aynı MUHTAR — Yemek lafı açılmaya görsün,hemen başlarsın DERVİŞ AĞA — Ya,sahih,demiyvey,hemen başlay HOCA — Bırakın anlatayımLâfı bile hoşturYemek vesselâmDünyaya niçin geldin?Yemek içinDemin bir nebze muhtara da anlattım ya MUHTAR — Evet,yarıda kaldı HOCA — 8Arada sırada geğirir,koca göbeğini okşar) Akşam yemeğinde bizim köroğlu,erişte yaptıHem de yoğurtlu…Yağ akıyor mübarektenOnu mideye indirdik,yanında hoşaf,arkadan,Hamdi Ağanın ölümüne yaptıkları helvayı sofraya koydularO da indi mideyeÇal kaşığı,çal kaşığıEh,göbek burnuma vardıYatsı namazını kılarken… DERVİŞ AĞA — Hoca efendi,”yatsı” dedin de aklıma geldiŞu yatsıyılayı niçin camide kılmayız cemaatle? HOCA — Dur Allah’ını seversen,durBaklava hakkı için,durMuhabbetimiz tam revani gibi kıvamına gelmiştiNe kesersin?Böyle dersiniz de hiçbiriniz gelmiyverirsinizHa,dediğim gibi…Hay aksi şeytan şaşırttırdın beni,Derviş AğaEvet yatsı namazını zor kıldım ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,gözlerin yani,efendime söyliyeyim,ha kapandı,ha kapanacak HOCA — Dur be, adamEvet,gözler,ha kapandı,ha kapanacakEli kulağında,şöyle bir soyundumKaşık düşmanı yatağı serivermiştiYastığa koyduğumu hatırlıyorum başımıİşte o kadarBaklava hakkı için doğru söylüyorum,hemen sızıvermişim MUHTAR — (Eğlenerek) Sarhoş gibi… HOCA — NeûzübillâhBaktım kapı çalınıyor”Güm,güm!” diye…Uyandım MUHTAR — İyi uyanabilmişsinGeçenlerde beni ava çağırırlarken kapıyı yarım saat dövmüşler de ben uyanmadımİyi geçti av…Tilki,hani kuyruğu alacalıydı ya,işte o…Önümde kıç kıç kaçı… DERVİŞ AĞA — Şu tahsildaya veydiğin tilki mi?Sen onu vuymamışsın ki…Senin yanaşma vuymuş MUHTAR — Yanaşma mı?Hadi canım,silâh bile alamaz eline DERVİŞ AĞA — Öyle deme,muhtay,öyle deme…Ben biliyim onun avcılığını…Geçenleyde beyabey gitmiştik ya… MUHTAR — Sen mi? HOCA — Süphanâllah,on defa süphanâllahCanım,şimdi kim konuşuyordu? MUHTAR ve DERVİŞ AĞA — Ben HOCA — Sizden evvel? MUHTAR ve DERVİŞ AĞA — Sen HOCA — Öyleyse bırakın konuşayım;lâfı ağzıma tıkıyorsunuz KAHVECİ — (Yerinden fırlayarak gelir) Ne beni mi çağırdın,hoca efendi? HOCA — Al sanaBir de sen eksiktin KAHVECİ — Dört çay mı?Ha? HOCA — Ey ümmeti Muhammet’in sağırı,seni kim çağırdı?Vallâhi çıldıracağımHey Allah’ım,git,efendim git,çay filân istemiyoruz KAHVECİ — Filcan mı?Filcanda çayı sen nerde gördün,hoca efendi?Ha?Çay mı?Ha? HOCA — Hay batasın yerin dibineGit Allah’ım git,baklava hakkı için git KAHVECİ— Baklva gibi mi olsun?Ha?Yandan şekerli içerdin ya? ÇIRAK — (Atılır) Gel,gel,çay istemiyorlar KAHVECİ — Yo,bir şey dediğim yokÇay isterler sonra cayarlar (Söylene söylene yerine oturur,gevelemeye devam eder) HOCA — Ne baş belâsı bu böyleYere batasıcaAllah’ım MUHTAR — (Fırsattan istifade ederek) Ha,tilkiden bahsediyorduk,şu alaca,kuyruktanNe kuyruktu sen gördün,Aliciğim ALİ AĞA — Efendime söyliyeyimGörmeye gördüm amma,efendime söyliyeyim,yani öyle alaca filân değildi,efendime söy… HOCA — Vallâhi çıldıracağım,bırakın anlatayım,canımNe olacak hep aynı döl bunlar (Kızar ve sandalyede geriye döner) Sakallıymış,hocaymış,hürmet yok,efendinYok efendim,yokNe bilirlerLâf anlatıyoruz… ALİ AĞA — Ha,”lâf” dedin de aklıma geldiEfendime söyliyeyim,yâni efendime söyliyeyim,şu Arslan Ağanın bana ettiği doğru mu?Efendime söyliyeyeyim,tarlamı bilirsiniz,efendime söyliyeyim,taşı koyduk onun tarlayla benimki arasınaEfendime söyliyeyim,sürmüş ta içerden,bir şey dedim de beni mahkemeye vermiş,efendime söyliyeyim… HOCA — (Alayla) Efendime söyliyeyim,yâni,efendime söyliyeyim yâniÇıldıracağım yahuDurun anlatayımNe demiş Hazreti Muhammet?Ne demiş bilir misiniz?Nerden bileceksiniz? (Yerinden fırlar,vaaz verir gibi) Ey Ümmeti Muhammet,senden gayri kişi lâ ederken sen dinle lâf etme,ancak, “İzâca… Neydi o?İzâca…unutturdunuz,vallâhi MUHTAR — Hoca,bir şey deyiver,biz anlamayız HOCA — Her ne ise… ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,beni mahkemeye vermiş yani,efendime söyliyeyim MUHTAR — (Hemen katılıracı acı) Benim köpek de çok fena hasta olduİştahtan kesildiAğzını bıçaklar açmıyor HOCA — Bir taraftan karnım ağrıyor,bir taraftan sizin köpekleriniz,tarlalarınızBırakın,lâfı ağzıma tıkamayınKarnımAkşamki hamur aşı yapıyor bu işiEpeyce de yedimHa anlatıyordumKapı “güm” “güm” diye vuruldu (Masaya vurur) Hemen kalktım KAHVECİ — (Yerinden fırlar) Ha?Çay mı?Yeni demledim ya,yeni HOCA — Hay Allah’ımYine bu adam mı?Git,git,git haydi KAHVECİ — Ha? HOCA — “Git” diyorum(Bağırır) Git,git KAHVECİ — Hoca olacak,hem çağırır,hem de “git” derTaze demledim(Geçer oturur) HOCA — (Nefes alır) Nerde kaldık?Ey YârabbiEvet kapı “güm” “güm” diye vuruldu(Yine elini vuracak olur,muhtar tutar ve kahveciyi gösterir)Baktım üzerim giyinikHem de yenileri giymişim”Vay” dedim kendi kendime”Yenilerle yatmışım” Kapıda bir palabıyık…Uşak kılıklı adam…”Ne istersin?” dedim”Efendi sizi ziyafete çağırıyor” dediZiyafet mi?Hemen fırladımA,a,a yollar tertemizKoca koca saraylar MUHTAR — Sonra?Rüya,vallâhi,rüya HOCA — Bir konağa geldikGirdik içeriA,a,aBir sofra,amma alafranga…”Geç,başa otur”dediler,”Sen hocasın” Geçtik kurulduk”E,başlıyalım”dediler”Hemen”diye cevap verdimBeni oraya götüren uşak kılıklı adam yanıma yaklaştı”Çorbadan mı?” dedi”Eee,tabii” dedim”Peki” dedi,”Hangi çorbadan istersiniz?” “Hangi çorbadan mı?” Dur muhtar,sen kaç çeşit çorba bilirsin? MUHTAR — Ben mi,hiç,sanki işte…Çok bilirimSayayım(Oradakilerin hepsi parmaklarıyla kendi kendilerine saymaya başlarlar) Bir pirinç çorbası,keklikle olur,tavşanlısı daha iyidirSonra şehriye,tarhana…sonra?Çok bilirim şimdi aklıma gelmiyor… HOCA — Var mı daha bilen ? ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,un çorbası yani DERVİŞ AĞA — Tayhana çoybasıAma muhtay söyledi HOCA — Yo bilemezsiniz,bilemezsinizBakın,o uşak kılıklı adam bana neler dedi (Hoca,bu ikili konuşmlaraı sesini değiştirerek belirtir) “Hangi çorbadan istersiniz?” (Kaykılır) “Hangileri var?” “Efendim,pirinç çorbası,şehriye çorbası,şehriye çorbası çeşit çeşittit,tel,gül,sümbül şehriye,sonra işkembe,düğün çorbası,midye çorbası,balık çorbası,sebze çorbası,terbiyeli terbiyesiz tavuk çorbası MUHTAR — Ne çokmuş be? DERVİŞ AĞA — Peki hoca,sen hangisini getiydin? HOCA — Ben mi?Aşçıbaşına haber saldımBüyükçe bir tabağın,kâsenin yâni,içine hepsinden biraz koydurdumSeçemedim de onun için,sizim anlıyacağınızYaÇorbayı içtik,şöyle sandaliyeye bir dayandımKâseyi ittimBizim uşak hemen yanaştı”E hoca efendi,etlilerden?” “Etlilerden mi?Hangileri var?” “Vallâhi efendim,çeşitimiz azca…Sayayım” Başladı saymaya”Tas kebabı,tencere kebabı,orman kebabı,yoğurtlu kebap,çömlek kebabı,talâş kebabı,yufkalı kebap,döner kebabı,rende kebabı,şiş kebabı…”Baktım daha da sayacak, “Getir,dedim yoğurtlu bir dönerŞöyle yağlı yağlı,bol biberli,üzerinde iki üç şiş” Hemen getirdilerÇaldım kaşığı,çok yağlıymış beHey sağar,bir su al gelBu döner kebabı pek yağlı MUHTAR — Hakikaten yağlı DERVİŞ AĞA — Buynuma kokmaya başladı ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,yalan da olsa dinliyoruz HOCA — Baklava hakkı için lâfımı hiç kesmeyin,dinleyinSıra böreklere geldiBizim palabıyık yanaştı”Böreklerden hangisini istersiniz?” “Hangileri var?” “Efendim,su böreği,puf böreği,fincan,midye,nemse,el böreği” “Sigara böreğinden getir?” “Peynirli,sade,kıymalı,hangisinden olsun?” “Hangisinden mi?Üçünden de biraz biraz olsun” “Yanına hoşaf,komposto,bir şey istemez misiniz?” “Komposto mu?Hangileri var?” “Çilek,al…” “Peki,yeter…çok koyun da getirin…” Börek geldi…Komposto da geldi DERVİŞ AĞA — Hoca,mendilin vay mı? HOCA — Baklava hakkı için lâfımı yarılamaArkadan tatlılar, “Efendim hangisini istersiniz? “Hangileri var?” “Efendim çeşidimiz azHanım göbeği,tulumba,vezir parmağı,has lokma,saray lokma,bal lokma,samsa tatlısı,bohça tatlısı,Giresun tatlısı,revani,tel,ekmek kadayıfı,sonra sütlüler,en sonra,baklava… Aman getirGetir baklavaBir dersin iki dersin lüp,üç dersin,şup,dört dersin,şup…Sizin anlıyacağınız…ham hup,şaralop… MUHTAR— Sonra? HOCA — Sonra,bana bir torba altınDuaya başladım…(Duayı sessiz mırıldanırSonra ellerini açıp yüksek sesle Allah ziyafet sahibinin kesesine bereket,bizim ağzımıza da daimî lezzet lütfeyleye… HEPSİ — Amin,aminnnnn MUHTAR — “Amin” dedik ama bir şey yiyemedik biz ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,yani,bizim hoca delirmiş…Nerde bu ziyafet hoca,nerde? DERVİŞ AĞA — Kim veymiş bu ziyafeti?Neyde?Ne zaman? HOCA — Bilmiyorum MUHTAR — Nasıl olur? HOCA — Baklava hakkı için bilmiyorum DERVİŞ AĞA —Peki sen neyeye gittin ziyafet diye? HOCA — Bilmem MUHTAR — Şaştım kaldım HOCA — Bir söz vardır bilir misiniz?Aç horoz kendini arpa ambarında sanırmışİşte öyle MUHTAR — Yine anamadım DERVİŞ AĞA — Annadıysam,arap olayım HOCA — Canım,rüya görmüşümYuya,Deyviş Ağa,yuya göymüşüm DERVİŞ AĞA — Niçin “yuya” diyoysun?”Yuya” de,”Yu…ya MUHTAR — Ruya mı?Ben de hakikat sanmıştım ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,fakat yani nasıl oluyor da hoca o kadar,efendime söyliyeyim,yemek adı biliyorsun,yani…Efendime… (Resmî giyimli jandarma onbaşısı girerTerlidirKasketi elindedirKasabadan geldiği bellidir) ONBAŞI — Selâmualeyk… HEPSİ — Ve aleyküm selâm,hoş geldin onbaşı MUHTAR — Hoş geldin onbaşı… ONBAŞI — Cümleten,ne derler ona,hoş bulduk MUHTAR — Çok kaldın kasabada onbaşı? DREVİŞ AĞA — Sahih,onbaşı,neyede kaldın?Meyak… ONBAŞI — Hiç,vallâhi,bizim şeye,kaymakama,sonra,şeye,şey maarif memuruna filân uğradım da MUHTAR — (Kendi kendine) “Bizim kaymakam” Boyun kopsun ONBAŞI — Sonra da mal müdürünü ziyaret ettim “Artık bizim,şeyleri anlayıverin,vergileri versinler” diyorTahsildarı dayıyacak kapıya… MUHTAR — TopluyoruzDaha ekin gelmediBankanot kesmiyoruz ya ONBAŞI — Size bir haberim de var HOCA — Hayrola,”Hayırlı olsun” deyin ONBAŞI — Köye bir muallim veriyorlar,maarif memuru söyledi;şöyle bir çıtlatıverdi MUHTAR — Oh,ne iyi HOCA — (Keser) Malimi nidecek,elli altmış haneli köyPara para;mektep yaptılarBizim hoca parasını zor veriyorlarPara veren yok yaAl sana bir batman buğday,biraz da fasulye…”Peki para?” “Ha, o yok” Bir de malim besleyecekler “Malim,malim,öğle namazı kaç rekattır?”desem,apışıp kalır DERVİŞ AĞA — Duy,hoca,sahih,onbaşı ne zaman veyecekler? ONBAŞI — Durun söyliyeceğim,şu şey memuru,neydi o muhtar,dilimin ucunda,ha,evet,maarif memuru var ya,burnundan konuşan adam,dedi kiLBurundan konuşarak taklidini yaoar) “Şey sizin köye yeni bir öğretmen veriyoruz” KAHVECİ — (Yanaşarak) Onbaşı,çayı yeni demledim? HEPSİ — Aman… KAHVECİ — Ha?Yeni demledim,vallâhi ONBAŞI — Dur konuşuyoruz,şey görüyorsun KAHVECİ — Taze değil mi?Demin attım çayıKan gibim,tavşan kanı,muhtarTavşan kanı(Gider) MUHTAR — Peki,peki…Getir bir çay…Tavşan gibim…Sen tavşanı nerde gördün?Sanki ONBAŞI — Evet,kaymakam dedi ki…şey,ben de şeyini şey yaptım…Mal müdürü…tüf…İyice şey oldum MUHTAR — Evet,maarif memuru? ONBAŞI — Hey babana rahmetMaarif şeyi…öğretmen,yani malim gelecek dediSizin şeye,köye… ALİ AĞA — Anladık,efendime söyliyeyimGeçSonra? ONBAŞI — İşte,o şey,malim,şey,daha mektebinden yeni mezunmuş… HEPSİ — Yeni mi mezunmuş? ONBAŞI — Şey,maarif şeyi dedi ki “Çekeceğiniz var…o şeyden” HOCA — İşte buna “hoşafın yağı kesilmek” denir ONBAŞI — Hem bu köydenmiş… MUHTAR — Bu köyden mi?Yo,yo…öğretmen mektebine bizim uşaklardan kimsecik gitmedi ONBAŞI — Şeyini,neydi o?Şeyini muhtar,ismini söyledi maarif şeyi amma unuttum MUHTAR — Bizim köyden kimse gitmedi oraya ONBAŞI — Adını dedi,unuttum DERVİŞ AĞA — OnbaşımHatıylamaya çalış,onbaşım ALİ AĞA — Efendime söyliyeyimbu yeni yetişme malimler de çok tuhaf,efendime söyliyeyimÇocuklara bir şey öğretmezler ONBAŞI — (Kendini zorlamaktadır) Adını hatırlayamadımŞey,,,şeye,yere batsın şeyi…Muhtar,bana şeyli,mimli bir isim söyle…şeyli… ALİ AĞA — Mimli isim mi?Efendime söyliyeyimO da ne demek? MUHTAR — Mehmet,Mahmut… HOCA — Muhammet MUHTAR — Macit,şu meşhur bir avcı var ya… DERVİŞ AĞA — Bildim,biliyim ben onu HOCA — Mevlût… KAHVECİ — (Yerinden fırlar) Suya gitti Ne edeceksiniz? HOCA — Kimi? KAHVECİ — Suya gittiNe edeceksiniz?Mevlût suya gitti MUHTAR — Kim çağırdı,Hayri Ağa? KAHVECİ — Suya gittiNe edeceksiniz?Mevlût suya gitti HOCA — Haydi git,otur,gitMevlût’ü filan çağıran yok KAHVECİ — Suya gitti(Diye söylenerek yerine oturur) ONBAŞI — Şey mimli isimleri sayardık… MUHTAR — Evet,Mehmet,Muhammet… HOCA — Mahmut,Mevlût KAHVECİ — (Yerinden,kızgın) Suya gitti… ONBAŞI — Değil,şey,durun şeyinin,neydi muhtar,babasının ismini de deyiverdiŞey Veli mi dedi,deli mi dedi…Şeymiş,çoban,ebet çobanmış şeyde MUHTAR — Kör Veli mi? DERVİŞ AĞA — Evet,onun biy oğlu vaydı…Adı Muyat,evetMuyat MUHTAR — Tamam,ben de hatırladım,bir gün ava çıkarken torbayı unutmuştum da alıp getirmişti evden…Fakat o bacak kadar çocuktur be ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,yani Kör Veli öldüğü zaman çocuk,efendim söyliyeyim,pek ufaktı,yani,onu bir tahsildar aldı gitti kasabaya MUHTAR — Evet,hatırladımBir gün avda bizim köpek,vik vik tavşanı kovalıyordu…Tavşan kulaklarını şöyle dikmiş…Tam önüme geldiÇifteyi omuzladımBir de ne göreyim?O dediğiniz çocuk çiftenin ucunda görünüyorTavşanı da kaçırdık ALİ AĞA — Vay anasını,demek o çocuk gelecekO hırsızın biridirKala kala,efendime söyliyeyim,koca köy ona mı kaldı? ONBAŞI — Ben kör şeyi,neydi o?Şey… MUHTAR — Veli ONBAŞI — Evet,ben kör Veli’yi filân bilmemYalnız şunu bilirimŞu çiçeği şeyinde,burnunda yeni öğretmenler nereye giderlerse şey yapıyorlarmış,şey kök söktürüyorlarmışYa ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,ben şimdi iyi hatırladım,efendime söyliyeyim,o çocuğu… DERVİŞ AĞA — Tüh canına beBen neden hatıylamıyum MUHTAR — Derviş Ağa,nasıl hatırlamazsınHani çoban Kör Veli vardıBir gözü sakattıKöyün davarını güderdi ALİ AĞA — Şöyle böyle on beş yıl önce,efendime söyliyeyim DERVİŞ AĞA — (Kendini zorlar) Köy Veli…Köy Veli…Hah!BildimKâzım Ağanın çobanı idi önce MUHTAR — Hah,ayağını bastın,kaldır DERVİŞ AĞA —Çocuğu da hatıyladımAmanın,bu hükûmet ne ettiğini bilmiyoyYahu o çocuk öğretmen olayak buyaya göndeyiliy mi? Ali AĞA — Efendime söyliyeyim,buraya gönderilmesini bırakOnu örtmen yapanlarda kabahat HOCA — Ağalar,deminden beri dinlerimHele bana da çıtladın da şu malim denen adamın cemazülevvelini biz de öğrenelimDeğil mi ya?Biraz sonra köye gelecek,caminin karşısındaki mektebinde bizim gibi kâmil bir hoca ile aşık atmaya kalkacakAtamaz ya,baklava hakkı için,atamaz ya,sözün gelişiBiz nerde,malim nerde? MUHTAR — Çok güzel söyledin,hoca…Hele böylesine malim(Kızgın) Ne malimi canım,öğretmen…Evet,dediğim gibiBunun ne anasında ne babasında hayır vardıBaba içkici,sarhoş,eli uzunun biri…Anayı hiç sormaKöyden atacaktık da araya ölüm girdi…Bizi bu rezillikten kurtardıAva giderken,kaç kez,kaldır çifteyi vur şu kadını,diye düşünmüşümdür HOCA — Vay vay,demek böyle? DERVİŞ AĞA — Böyle ya…Çocuğa ne deysin?Aymut dibime düşey…Atalay sözü bu ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,köyde biraz daha kalsaydı,efendime söyliyeyim,bütün çocukları da kendisi gibi yapacaktıİmdada o şişman tahsildar yetişti,aldı götürdüEfendime söyliyeyim,çocuklarımız kurtuldu DERVİŞ AĞA — Yanlış söyledinKuytulmadıİşte şimdi kapana giydi çocuklayımız DİĞER ÜÇÜ — Çok doğru dedin HOCA — Vay,vay…Böyle bir adamı buraya malim veriyorlarTüh,tühKıyamet ağalar,kıyamet…Evvelki gece bizim kaşık düşmanı,tavuklu bir pilâv yapmıştıMevlût okumuştum ya…Sabrilerde…Bir tavuk göndermişler…Bakkala da yasin okuduk;bir yarım okka pirinç…Pilâv yerken…Budu şöyle yakaladımDerken “Kadın,kalk bir su ver” dedim…Sofraya otururken suyu almaz yanınaNe derse beyenirsiniz? “Görüyorsun yemek yiyeceğim,sabreyle…Yemek yerken su içilmez” Dünya değişti…KıyametŞuna bak,hırsız,uğursuz bir ananın,hırsız uğursuz oğlunu böyle namuslu bir köye malim veriyorlarSonra da malim dikilir başınaNeBen öğretmenin…Öğretmen değil,oyuncu bunlarMasum sabü sübyana köçeklikten başka bir şey öğretmezler MUHTAR — Ne oyunlar,hoca,görsen… HOCA — Allah göstermesin! MUHTAR — Zımbırtı etmekten başka bir şey bilmezler…Bilseler…Amenna,başımızın üstünde yerleri var…Ne gezer onlarda bilgi…Mektep dediğin sessiz gerek…Bunlar da öyle şey arama,Bir gürültü bir patırdıÇalgılar,davullarBakın geçenlerde kaynatamın köyüne gittim ya…Beraber ava gidecektik olmadı…O köyde bir mektep var…Bir de kıranta bir malim…Malim değil tam malim beg…Mektepte tek gürültü yok…Çocuk tıs der,yapıştırırmış tokadı…Yana yattın tokat…Çamura battın tokat…Bizim kaynata dedi ki çocukları dövmek için öyle kabahatler yüklüyormuş ki…Kaynatam bile bulamazmış o kabahatleri…Bilirsiniz ne keskin avcı olduğunu hâlbuki…E,köylü memnun…Çocuk dediğin dayakla terbiye edilir…Bunlarda öyle mi ya?Talebesi çalar,malimi,müdürü oynar ALİ AĞA — Efendime söyliyeyimMuhtar,yâni,efendime söyliyeyim,çok doğru lâf ettinMektep dediğin yerden çıt çıkmaz… HOCA — Öyle,baklava hakkı için söyle…Mektepte şöyle bir değnek bulunur…Babası çocuğu elinden tutar,getirir hocanın önüne,çocuk zırıl zırıl titrerBabası: “Al,der,hoca efendi…Al,eti senin,kemiği benim” “Et” dedim de aklıma geldi…Ne iyi… ONBAŞI — (Keser) Ağalar,ne diyecektim,tam dilimin ucundaydıLâfa boğulduk…Ne edelim de şu şey,malim bu köye gelmesin…Geldi mi,şey,şeyi gürültüyü sen seyret o zaman DERVİŞ AĞA — Öyle,öyle yaYayın bizim oğlan: “Baba” deyecek, “E?Bak ben çalıyoyumSen kalk da oyanayıvey…” Öyle malimin yetiştiymesi böyle oluy,istemeyizO malimi… MUHTAR — İstemeyiz ya…Fakat ne edelim de şu adamı sokmayalım köye? ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,kaymakam,yani bir istida pulluyalım16 kuruşluk bir pul,efendime söyliyeyim… MUHTAR,ONBAŞI — Kaymakama mı? MUHTAR — Yooo,olmazGelir buraya vermeyiz çocukları okula | |
| | | Rapnokta
Mesaj Sayısı : 117 Yaş : 31 Nerden : hatay-antakya Kayıt tarihi : 17/01/10
| Konu: Geri: Süper Senaryo ama Adını bilmiyom :) Paz Ocak 24, 2010 3:25 pm | |
| DERVİŞ AĞA — Sen deme muhtay,böyle…Zoyla alıylayHapse atıyoylay,sen biliysin… ONBAŞI — Durun,ne diyecektim?Ha,Ali Ağanın dediği doğruBenim şeyime,aklıma da hoş geliyorŞeye bir istida verelim,kaymakama MUHTAR — Ne yazacağız? HOCA — “Kötü bir adam olma ve aynı zamanda köy ehalisi tarafından böyle tanınma hasebiyle buraya tayin edilmemesi” Filân yazarız… MUHTAR — Peki kim yazacak? HEPSİ — Kim mi yazacak?Ya… MUHTAR — Hiçbirimizin eli kalem tutmaz ALİ AĞA — Çok kötü,efendime söyliyeyimKoskoca köyde yani,efendime söyliyeyim,bir eli kalem tutanımız yok MUHTAR — Kasabaya inince bu işi yapalımOrada bir arzuhalci var,topalHükûmet dairesinin yanındaOna götürürüz bir tavuk,biraz da yumurta;olur biter… ONBAŞI — Şey,ne diyecektim?Hepsini yazarız,vallâhi”Şey deriz,şeyli onu şey yapmıyor,istemiyor köylü” MUHTAR — Onları uydurmak kolay… ONBAŞI — Bakın ben size şey yaptım söylemeyi unuttumŞey,öğ… malim ne demiş maarif memuruna biliyor musunuz? MUHTAR — Ne demiş? ONBAŞI — “Bilirim,şey o köyde bataklık vardır…Şey sıtımadan,ehali kırılırEvleri berbattırÇocukları,şeydir,haydutturBen hepsini şey yaparım” demiş,islâh edecekmiş… HOCA — Şu zıpçıktıların lâfına bak…Eğer gelirse,çocuklar,baklava hakkı için,camiyi taşlarlarNamazda rükûya vardığımızda: “Bak,bak şu adamlar ne yapıyorlar?” deye arkamızdan alay ederler… MUHTAR — Öyle olurO öğretmenin yetiştireceği çocuk da kendi gibi olurDediğimiz gibi,yapalımİstemiyoruz,vesselâm…İstemiyoruzAz derdimiz var,bir de onunla mı uğraşacağız?Sonra çocuklar okumuş okumamış ne olacak? DERVİŞ AĞA — Dağda koşulacak öküz,kıyda otlatılacak koyunlay olduktan sonya çocuklay bize gerek… (Koşa koşa sığırtmaç içeri girerSoluk soluğadır) SIĞIRTMAÇ — Aman muhtar emmi,koşun koşun… MUHTAR — Ne oldu? SIĞIRTMAÇ — Oh,yoruldum,çok koştum… HOCA — Ne,de bakalım?Meraktayız? SIĞIRTMAÇ — Benim kara koç var ya…Bilirsiniz delikanlı gibidirOnunla Şükrü’nünkünü dövüştürüyordukBenimki bir kalktı…Böyle bir gerindi MUHTAR — Amma da uzattın…Kısa kes… SIĞIRTMAÇ — Anlatıyorum…Benim delikanlı…Şöyle bir gerindi…Geçen sene Memiş’inkini de böyle yere sermişti HOCA — Ey,senin koyunun da,sen de…Anlat,anlat…Sonra ne oldu? SIĞIRTMAÇ — Anlatıyorum ya…Benimki gerindi…Delikanlıdır be…”Heyt arslanım!” dedim… HEPSİ — Anlat! SIĞIRTMAÇ — Deliçay taştı!Nu tarafa doğru geliyor! HEPSİ — Deliçay mı? SIĞIRTMAÇ — Evet ya…O kazdığınız hendekleri,benim delikanlı gibi kolayca aşıverdi… MUHTAR — Bir bu eksikti… DERVİŞ AĞA — Geçen yıl ne kaday çok uğyaşmıştık ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,su gelmez deye köylü oraları hep ekti…Ne ziyan,ne zarar… MUHTAR — O hendekler için çok uğraşmıştık… ALİ AĞA — Şimdi ne yapacağız? HOCA — Ovayı su basacak…Evker yine göçecek,yazın da ısıtma,sazlık…Bak oğlum,bizim yoğurt ne oldu?Sizin köyde hep “Getireceğiz” derler de getirmezler mi?Böyle olmaz MUHTAR — Haydi ağalar,şöyle gidelim de bakalım,köye gelmesi yakın mıdır? HOCADAN GAYRİSİ — Haydi… DERVİŞ AĞA — Bakayız tabiiAma bakmakla usta olunsaydı,köpekley hep kasap oluydu (ÇıkarlarHoca yalnız kalırBir iki kere gerinirÖğürür,esner) HOCA — İhtiyarlıkBenim o yerlerde ne işim var?Of,mis gibi bir şey koktuNeymiş bu acaba?Of,ne koku,ne koku…Oğlum Mevlût,Mevlût oğlum,Mevlût… ÇIRAK — Efemdim,hoca efendi? HOCA — Oğlum,bak bakalım bu koku nerden geliyor?Ne kokusu desemTereyağ değil…Sovan,hadi canım o da değil…Helvaya benziyor…Helva kavuruyorlar…Git,oğlum,bak,kim kavuruyor? ÇIRAK — Hoca efendi,bir yerin mi… HOCA — Bak edepsize,git oğlum,git dediğimi yap…(Çırak çıkar) HOCA — Baklava hakkı için,bu koku pek hoş…Fakat bu karnım bir türlü aman derman vermiyor…Of,of burgu burgu dönüp duruyorÖ…Ö…Ö…Hey körr şeytan,nerden yersin o kadar… (Çırakla yabancı içeri girerler…Çırak yabancının elinden tutmaktadır) ÇIRAK — Hoca efendi,bak… HOCA — Ne oğlum?Hemen gönderdiler mi?(Arkası dönük) Ö…Ö…Yaladın mı yolda?Ö…ÖHelva mı imiş? ÇIRAK — Hoca efendi,bak,bak… HOCA — Peki,anladıkÖ…Ö…Ö…Aman zaman vermiyor şu öğürtü…Helva mı,oğul? ÇIRAK — Hoca efendi,bak kim… HOCA — (Döner) Vay,arslanım,buyrun… YABANCI — Rahatsız etmiyeyim? HOCA — Estağfurullah…BuyrunSandalyeyi çek,Mevlût… ÇIRAK — Buradan geçiyordu,muhtar emmiyi sordu da getirdim…(Sandalyeyi çeker) YABANCI — (Elindeki bavulu yere,kenara bırakır,sandalyeye oturur) Selâmualeyküm HOCA — Vealeyküm selâm…Muhtarı mı aradın,oğul?Onlar ağalarla beraber,suya gittilerSorma bu günlerde başımız dertte YABANCI — Hayrola? HOCA — Sorma,oğul,sorma…Bizim bir Deliçayımız vardırBoyna taşar…Baharın suya boğar,yazın da sıtmaya…Bu dert yetmiyormuş gibi ikinci bir dert daha çıktı başımıza… YABANCI — Dertlerin devası da vardır HOCA — (Kendi kendine) Ne kokuydu?Nerden geldi bu da?(Açıktan) Tabiî oğul…Senin anlıyacağın köye bir malim vermişlerSık boğaz ettiler,bir mektep yaptırdılarCami yıkılacakmış kime ne? YABANCI — Derdinizin muallimle ne alâkası var? HOCA — Anlatacağım,sen şehirli bir kişiye benzersin YABANCI — Ya… HOCA — Şimdi köylü kaymakama istida pulluyacak,”Gönderdiğiniz malimi istemeyiz” deye… YABANCI — İstida mı? HOCA — Öyle ya…Öyle kişilerin böyle namuslu köylerde işi ne? (Yabancı önüne bakar) YABANCI — Yazık… HOCA — Ne dedin,oğul? YABANCI — Hiç, “İyi karşılayacaksınız adamı” diyorum HOCA — Lâyıktır,oğul,onlar her şeye lâyıktırSürülmeye de sövülmeye de(Sükût) Ha,oğul,unuttumbakma kusura…Sen nerden geliyorsun?Hiç sormadan muhabbete daldık… YABANCI — Ben mi?Hiçbir garip kişi…Şu civar köylerde…(Durur) HOCA — İşçi misin?Kıyafetin benzemiyor ya… YABANCI — İşçi mi? (Bu buluşla sevinir) Evet işçiydimİş kapandı, “Şöyle bir aranayım” dedim… HOCA — Bizim köye yolun düştü? YABANCI — (Açılır) İyi bildiniz…Sizin köyde iş bulabilir miyim acaba? HOCA — Vallâhi,bilmem,işine ve adamına bakar…Ne iş yaparsın…Ben iyi bilmem ama YABANCI — Ne mi yaparım? (Durur) Her iş yaparım… HOCA — Valî oğul,bakma buralarda duruyorumAllah veya kader attı beni buralaraYedi seneden beri bu köyde hocalık yaparım,fakat hâlini beğenmem bu köyün…Tembel hep bu köylü…Bk şu Deliçay,bunların değil dedelerinin bile başlarını yemiş…Bunlar kahvede pineklerler…Karıları da tarlalarda çalışır…Tavla,iskambil…Ben bunları hep görürüm ama söylemem…İlk geldiğimde Cuma hutbelerinde söyledim durdumGüldüler…Ben de bıraktım dananın kuyruğunu,kimin elinde koparsa kopsun… (Sükût) Sana iş bulunur buradaAğalar gelsin de,onlar daha iyi bilirler YABANCI — Her iş yaparım…Az çok anlarım… HOCA — Bizim caminin duvarları çökecek…Cuma namazına bir iki ihtiyar gelir,onlara söyliye söyliye dilimde tüy bitti…Bu Allah evi,çökecek kim dinler YABANCI — Ben kalırsam,tamir ederim,hoca efendi… HOCA — Eder misin?Hay sağolasın…Ö…Ö…Ö…(Öğürür) Sonra oğul,benim karnımda bir hâl var…Pek o kadar bir şey yemem amaİşte böyle…Ö…Ö…Pek fena olurum… YABANCI — Çoktan beri mi efendim? HOCA — Kendimi bildim bileliYapmadığım halt kalmadı… YABANCI — Ben size bir ilâç vereyim,birebir gelir HOCA — Sahih mi?Deme Allah aşkına?Çok sevaba girersin,çok…Bu garibi sevindirirsin… YABANCI — Estağfurullah… (Bu sırada dışardan çocuk sesleri ve boğuşma gürültüleri işitilirAğlamalar,yuhalarVurlar) HOCA — Bizim köyün çocukları böyledir…Hep kavga…Bir işleri yoktur…Anaları da başa çıkamaz onlarla… YABANCI — Ya öyle mi?Çok fena… (Çocuk sesleri,ağlamalar devam ederken,gürültü sahneye yaklaşır) Ananın sesi — (İçerden) Vay,evlâdıma,vay HOCA — İşte,yine bir şeyler oldu ÇOCUK — (İçerden) Ah bacağım,ah anam… YABANCI — Bir çocuk ağlıyorAcaba ne oldu? (Ana kucağında çocukla içeri girerÇocuğun bacağı sıyrık,kan akarEtraflarında kalabalık çocuk kütlesi) ANA — Aman,hoca efendi…Çocuğa bir hal oldu…Bacağı kırıldı galiba…Ah evlâdım…ah… ÇOCUK — Ah,bacağım,ah,bacağım HOCA — Ne oldu,ne oldu yine? ANA — Ne olacak,giiti çocuğum…Derviş Ağanın koca oğluyla atışmışlar…Koca çocuk,ne ister benim masumdan… “Çeşmeden yok sen,yok ben dolduracağım”derken,itmiş bizim oğlanı aşağı…İşte bacağı kırılmış… YABANCI — Kırılmış mı? ÇOCUK — Ah bacağım,dayanamıcam… ANA — Öyle ya…Bak çocuğun hâline… HOCA — Sus bakayım,oğlum,bak bu delikanlı doktor… YABANCI — Durun ben bakayım… ANA — Doktor mu?Allah gönderdi YABANCI — Açılın şöyle (Çantasını kaparÇocuğu muayene eder…) Azıcık kırıklık var…Çantamda tendürdiyotla sargı bezi olacakBir de tahta olsa(Temizler,sarmaya başlarÇocuk ağlamakta ve bağırmaktadırSonra zayıflar) Hani tahta verecektiniz…Yarın bunu alçılarızTaze kemik,hoca efendi,hemen kaynar birbirine (Kahvenin masalarından iki tahta sökerler) Yumurta da koymak lâzımDurun,şöyle sıkıca bağlıyayım…Tam da ne güzel yerleşti…Verin tahtaları…Kadınım,şöyle tut bakayımSık…Sık…Bak keratanın nasıl sesi kesildi? (Muhtar,ağalar girerler,şaşırırlar) MUHTAR — Ne var,hoca,ne oldu? ONBAŞI — Bir vukuat mı var? HOCA — Ayşe Kadının oğlunun bacağı kırılmış da… MUHTAR — Bu yabancı da kim? ANA — Doktor,muhtar,doktor YABANCI — Tamam,oldu,iyileşir gider HOCA — Bu delikanlı mı,iş arıyorBir garipBuraya yolu düşmüş de…Çok iyi bir delikanlı ONBAŞI — Peki kimmiş? HOCA — Bir garip zahir… MUHTAR — Nasıl,delikanlı,iyileşebilecek mi? YABANCI — İyi oldu bile…Yirmi gün sonra,yürümeye başlar ALİ AĞA — Yâni,efendime söyliyeyim,yâni bacak kırılmış mı? MUHTAR — Kırılmış da,delikanlı tedavi etmiş bile… YABANCI — Haydi,kadınım,sen gitÇocuğu götür…Bacağını oynatmasın…Tam yerini buldum,çıkartırYarın ben gelir görürüm çocuğuEvinizi hoca bilir değil mi? ANA — Sağolasın doktor beg,sağolasın…Bir tek evlâttır bu yumurcak…Hoca bilir evimiHerkes gösterir sanaAyşe Kadın,dedikten gayri…E,oğul kaç ölçek buğday | |
| | | Rapnokta
Mesaj Sayısı : 117 Yaş : 31 Nerden : hatay-antakya Kayıt tarihi : 17/01/10
| Konu: Geri: Süper Senaryo ama Adını bilmiyom :) Paz Ocak 24, 2010 3:26 pm | |
| istersin el emeği…Başka bir şey mi istersin yoksa?Para isteme,yoktur paramızHoca olsaydı;üç tavuk,yumurta,bir okka yağ isterdi…Senin piyasan nasıldır,bilmem YABANCI — Bana mı diyorsun?Üzülme,benim piyasam çok düşükYok canım,böyle işler için para almamParanın ne hükmü var?Sizin çocuğunuz iyi oldu ya…Haydi kalın sağlıcakla… HOCA — (Kendi kendine) Para istemiyor,bir şey de almadı,vay… ANA — Sağolasın oğul…Ellerin dert görmesinİyi insanlar varmış daha dünyada (Çıkar,gider;kalabalık da çıkar) MUHTAR — E, delikanlı,şöyle buyurun oturalımYorulmuşsundur(Otururlar) ALİ ve DERVİŞ AĞA — Hoş geldiniz ONBAŞI — Sefalar getirdin YABANCI — Hepinize hoş bulduk ONBAŞI — Buradan geçen bir yolcusunuz galiba YABANCI — Değil…Şöyle iş arıyorum daSizin köyü sağlık verdilerHocaya anlattım ya…Etraf köyler beni buraya gönderdi MUHTAR — Becerikli adama iş çokturNasıl delikanlı okumuşluğun? YABANCI — Az buçuk vardır MUHTAR — Çok iyiTuhaf canım,seni gözüm ısırıyor gibi YABANCI — OlabilirDerler ya insanlar çift yaratılırmış (Susar,sonra) Siz suya bakmaya gitmişsinizHoca efendi dedi…Ne oldu? MUHTAR — Su mu?O Ezrail çok fena…Şimdilik bir şey yok amma…Yakında basacak ovayı… ALİ AĞA — Hep tohum ekmiştik… DERVİŞ AĞA — Yazın da ısıtma bıyakmaz yakamızı biy tüylü YABANCI — Hendek filân kazmadınız mı? MUHTAR — Kazdık,kazdık amma…Gel sen onu bizim Deliçay’a hendek et,edebilirsen… YABANCI — Nerde açtınız hendekleri? MUHTAR — Nereye olacak,suyun ovaya erdiği yere… YABANCI — İşte onun için Deliçay böyle basar durur ovanızı… MUHTAR — Ya nasıl etmeliydik? YABANCI — Suyu başından çevirmek veya inzibat altına almak lâzımdıTürkçe’de bir söz vardır: “Balık baştan kokar…” Siz,ovada hendek kazıyorsunuz…Yukardan hızla gelen su hendek dinler mi?Hâlbuki yukardan,bir vadiye,meselâ Hasanköy vadisine yarısını çevirseydiniz,hem siz istifade ederdiniz,hem de onlar…Ayrıca,böyle baskınlar,sıtmalar olmazdı… MUHTAR — Sahih be…Vallâhi hiç aklımıza gelmediBen kendimi bildim bileli…O hendekler oradadır…Biz her yıl şöyle,içindeki milleri temizleriz,olur biter… ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,siz mahendis misiniz? DERVİŞ AĞA — Yok,fen memuyu gaiba YABANCI — Hayır,hiçbiri değilim ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,öyle bir okkalı,şöyle efendime söyliyeyim,kafalı konuşuyorsunuz da…(Sükût) YABANCI — Yoldan gelirken gördüm,o köprünüz çok kötü… MUHTAR — Ha,körpü mü?Kullanmayız ki onu YABANCI — Ya nasıl oluyor? HOCA — Nasıl olacak?Yazın incelen dereden,köprü altından geçerler YABANCI — Yazın öyle,ya kışın? MUHTAR — Kışın da geçmiveriyoruz o tarafa veya at sırtında geçerizKöprü tehlikeli YABANCI — Tamir ediverin… HEPSİ — Tamir mi? MUHTAR — Ben kendimi bildim bileli o köprü öyledir YABANCI — Onu da tamir etmek lâzımSonra çocuklarınızın benizlerine baktım…Limon gibi… DERVİŞ AĞA — Isıtmadan… YABANCI — Kinin? MUHTAR — Kinin mi?Yo…Ben kendimi bildim bileli zangır zangır titreriz ısıtmadan (Sükût) MUHTAR — Bak delikanlı,benim bir köpeğim var…İştahtan kesildi…Bir şey yemezYarın bir bakıversen,derdi nedir?Olur mu? YABANCI — Köpek mi?Olur bakayım ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,bizim evin merdivenleri çok kötü…Hep aşınmış…efendime söyliyeyimSabahleyin düştüm,efendime söyliyeyim,şu dalım,çok ağrır,çok… YABANCI — (Güler) Peki sizin dalınızı da tedavi ederiz…Merdivenlerinizi de tamir…Bu köyde bize çok iş var galiba… MUHTAR — Bilgili,elinden iş gelir adam olduktan sonra tabiî… DERVİŞ AĞA — (Yabancıya yaklaşır) Size biy şey diyeceğim…Gizlice… YABANCI — Bana mı?Buyrun… DERVİŞ AĞA — (Gizlice) Bu köyde ipek kozası yetiştiysem,oluy mu acaba? YABANCI — Burada mı?Tabiî…İklim müsaitDut da var DERVİŞ AĞA — Aman kimseye deyiveyme… ONBAŞI — (Gizlice) Okuma yazman var değil mi? (Yabancı evetler) ONBAŞI — Şey askerdeyken,şey yapamadım…Yazıyı öğrenemedim…Tezkere şey edince burakınca,buraya verdiler beni…Jandarma komutanı,şeyi bilirim sanır,yazıyı…Şeyleri,evrakları gönderir…Üç aylık evrak var…Şey yapamadım,cevap veremedimKöyden biri geçer de cevapları,şey yapar,yazar…gönderirimŞunları yazıverir misin? YABANCI — Tabiî yazarım…(Güler) MUHTAR — Bir derdimiz daha varHoca deyivermiştir sana…Bir malim gelecek bize ALİ AĞA — Ama ne malimi HOCA — Malimlerin şahı tersinden DERVİŞ AĞA — Cahilin,ahlâksızın biri ONBAŞI — Her fenalık onda imiş MUHTAR — İşte biz o malimi istemiyoruz…Bir istida pullayıp kaymakama vereceğiz… HOCA — İşte bu pulluyu yazacak adamları yok YABANCI — Peki niçin istemiyorsunuz o öğretmeni? MUHTAR — Niçin mi?Baştan beri saydık ya delikanlı…Adı Murat’mışBizim Kör Veli’nin oğluÇobanın oğlu,bize malimlik mi yapacak?O kadar düşmedi köyümüz YABANCI — Bu Murat’ın hiçbir kötülüğünü kendiniz gördünüz mü? HEPSİ — (Tek tek,dağınık) Biz mi şeyYo… MUHTAR — Görmedik amma…İşte bütün köylü öyle söylüyorİnanmazsan dağa taşa sorBunca ehali yalan demez yaAdı çıkmış dokuz,inmez sekize ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,böylesinin ne anası,ne babası,ne de kendi iyi idi ONBAŞI — Şey olmazsa koku çıkmaz ya… MUHTAR — Ha,ha,onbaşım kendini unuttun…Şu “şey” lâfın kırk yılda bir kere işe yaradı (Sükût) YABANCI — Peki olsun yazarız… (Sükût) YABANCI — Demin hoca efendiye de sordumSizin çocuklar hep böyle sokaklarda gezerlermiş…İstidadan sonra size bu yıl öğretmen vermezlerİsterseniz,onları haftanın bir iki günü okulda toplıyayım da okuma yazma öğrensinler hiç olmazsaBir daha dilekçe yazmak isterseniz onlar yazarlarKoca okul binanız da boş kalmaz MUHTAR — Niçin olmasın?Tabii olur ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,çok iyi olur HOCA — Şu delikanlıya bakınca,şaşkına dönüyorum…Doktordur,yapı ustasıdır,mühendistir,işte malim de olmak istiyor MUHTAR — Hepsini yapabilecekGözleri insana itimat veriyorZiraatten de anlıyor DERVİŞ AĞA — Lâfı bıyakalımDelikanlı bu akşam bana misafiydiy MUHTAR — Yok bende ALİ AĞA — Efendime söyliyeyim,bendeHem de iyi yemekler var HOCA — İyi yemekler varsa beni çağır MUHTAR — Anlaşıldı,kavga edeceğizEn iyisi delikanlı mektepte yatsınHepimiz yine yemekleri gönderirizNasıl olsa hep köyde kalacak HOCA — Biz onu hiç salar mıyız? MUHTAR — Öyle ya işte okulda yerleşsin HOCA — Allah’ın işiŞu gelecek malim hiçbir şey bilmez,o nimete lâyık;böyle pırlanta gibi delikanlı işsiz,gezerAllah’ın işi,kimine kürk giydirir,kimine kolsuz yelek YABANCI — Öyleyse gidelim…beylerHava kararıyorBir an evvel yerleşeyimYarın işe başlamak gerek MUHTAR — Evet,işte başlamak gerek DERVİŞ AĞA — O malim gelmesinİşte bizim istediğimiz malim buyadadıy HOCA — Evet buradaOnu bize Allah gönderdi,tam istediğimiz adam MUHTAR — Doğru dedin,hoca efendi,Onu bize Allah gönderdi HEPSİ — Evet,Allah gönderdiAllah… (PERDE KAPANIR) | |
| | | | Süper Senaryo ama Adını bilmiyom :) | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|